Tümüyle sorunlardan arındırılmış bir hayat mümkün değildir. Ancak kime sorsanız hayatındaki sorunlardan şikayetçidir ve bu hayatta en çok ne istersin diye sorsalar, belki herkesin isteği başka başka olacaktır ama hepsi emin olun ki şu noktada buluşacaktır: “Sorunsuz bir hayat istiyorum!” Bu gerçekçi olmayan bir beklentidir. Çünkü sorunların bitmesi yaşamın bitmesidir. Çünkü bizi yaşama bağlayan, harekete geçiren önemli itici faktörlerdir hayatımızdaki sorunlar. Peki, o halde madem ki bu sorunlardan kaçış yok, bir şekilde madem ki sorunsuz bir hayat mümkün değil, o halde biz ne yapmalıyız? Nasıl davranmalıyız? Bu sorunlarla nasıl daha iyi bir hayat yaşayabilir ve nasıl daha mutlu olabiliriz? Ya da bu sorunlara rağmen mutlu olabilir miyiz? İsterseniz gelin bu soruların cevabını birlikte şu hikayede arayalım… Hikayemiz şöyle;

 

Bir gün bir profesör sınıfa elinde su dolu bir bardakla girer. Profesör elinde su dolu bardağı sınıftaki tüm öğrencilerin görebileceği şekilde yukarıya kaldırır ve sorar:

“Sizce bu bardağın ağırlığı ne kadardır?”

“50 gr!” …. “100gr!” …. “125gr!” ….  diye öğrenciler  yanıtlar.

Profesör der ki: “bardağı tartmadıkça gerçekten ağırlığını ben de bilemem.” Sonra Profesör öğrencilerine yeni bir soru daha yöneltir:

“Bu bardağı böyle bir kaç dakika tutarsam ne olur?”

“Hiç bir şey!” diye yanıtlar öğrenciler.

Bu kez de profesör “peki bu bardağı bir saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sorar.

Öğrencilerden biri “kolunuz ağrımaya başlar.” der.

Daha sonra profesör şu soruyu sorar “peki bu bardağı bir gün boyunca elimde tutsaydım ne olurdu?”

Öğrenciler; “kolunuz ağrırdı, kol kaslarınız kas spazmı geçirirdi…vb” yanıtlar verirler.

Bu sefer de profesör öğrencilerine “ peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?” sorusunu yöneltir.

“Hayır!” diye yanıtlar tüm öğrenciler.

Profesör, “Peki o zaman kolun kas spazmı geçirecek kadar ağrımasına neden olan şey neydi? Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için bu durumda ne yapmam gerekir?” sorusunu yönletir.

Öğrencilerden biri “bardağı yere bırakın, düşsün!” diye yanıt verir.

“Evet” der profesör ve devam eder. “Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürseniz bu sefer başınız ağrımaya başlar. Biraz daha uzun düşünürseniz, artık sizi bitirmeye başlar ve hiçbir şey yapamaz duruma gelirsiniz. Hayatınızdaki problemleri düşünmek önemlidir. Fakat ÇOK DAHA ÖNEMLİSİ her günün sonunda, uyumadan önce elinizdeki bardak gibi onları yere bırakmaktır. Ertesi sabah bardağı yine bıraktığınız yerden alabilirsiniz. Böylece güne sabah daha taze uyanır, gün içinde karşınıza çıkabilecek problemlerle mücadele edebilecek güçte olursunuz. Bu nedende bu gün eve gittiğinizde  “ELİNİZDEKİ BARDAĞI YERE BIRAKIN!”

 

Doğduğumuz andan itibaren başlar hayat koşuşturması… Anne karnında olmanın güveni, sıcaklığı, huzuru, dinginliği son bulmuştur artık… Nefes almayı öğrenmekle başlar her şey… kolay bir şey değildir ilk nefes, çatlarcasına ağlamayı, acı çekmeyi gerektirir. Sonrasında da kolay değildir nefes almayı devam ettirmek. Hayatın içinde boğulur gibi olduğun, çıkmaz sokaklarda kaybolduğun, boğazının düğüm düğüm olduğu an’lar, bir an yok olmayı istediğin zamanlar…bir gölge gibi gelir peşinden yaşamın boyunca…

 

Çocukken büyünce tüm dertlerinin biteceğini düşündüğü zamanların arkasından özlemle bakar insan yetişkinlikte! İş derdi… eş derdi… aş derdi… hiç bitmez… eklenerek devam eder yaşam boyunca! İletişimsizlikler, yalnızlıklar, anlatamamalar, anlaşılamamalar, ….  İp gibi uzaaar gider sorunlar… Tüm bunlar yaşamın gerçeği ve bizim sorunsuz bir fanusta yaşamımızı sürdürme şansımız hiç yok, bu nedenle yapılması gereken, içinde bulunduğumuz koşullarda biz ne yapabiliriz, ne yaparsak ve nasıl davranırsak daha iyi ve daha mutlu bir hayat yaşayabiliriz! Koşulları değiştirme şansımız olmadığına göre yapacağımız şey kendimizde yeni bakış açıları yaratmak olmalıdır. Mutlu olmak için içinde bulunduğumuz andan daha iyi bir zaman yoktur. Çünkü hayat bizi beklemez… O yolunda devam eder… Hayat, akış hızını bize göre belirmez! O halde biz hızımızı hayatın akış hızına göre ayarlamalıyız. Mutluluk, bir varış noktası değildir, yaşarken yapılan bir yolculuktur. Murathan Mungan’ın da dediği gibi, “Pek çokları mutluluğu daha yüksekte ararlar, bazıları ise daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.”

 

Sorunlar, dertler, sıkıntılar, sorunlar bitmez… Yaşam devam ettikçe bizimledirler… Bizimle birlikte yürürler… Önemli olan onların hayatımızda ne kadar alanı kaplamalarına izin verdiğimizdir. İşte bunu biz belirleriz. Sorunlar sırtımızdaki küfeler gibidir. Onları taşıyabilmek için arada yere indirmek, dinlenmek gerekir. Çok küçük bir sorun bile olsa sürekli sırtınızda taşırsanız, bir süre taşıyamaz hale gelirsiniz ve bu sizin yaşamınızı aksatmaya başlar, ve hayat sizi beklemez, o yoluna devam eder…

 

SIRTINIZDAKİ KÜFEYİ İNDİRİN, ELİNİZDEKİ BARDAĞI ARADA YERE BIRAKIN…

 

Çünkü YAŞAM  ALDIĞINIZ  NEFES  SAYISIYLA  DEĞİL, NEFESİNİZİ KESEN ANLARIN SAYISIYLA ÖLÇÜLÜR!

 

Uzman Psikolog Saadet Elevli

 

Fethiye Psikiyatri Çocuk ve Ergen Danışma Merkezi

Tel: 05069220996-05303267272

e-mail:burkaz@mynet.com